Güney Amerika ormanlarındaki olağan keşif gezileri sırasında, tamamen kadınlardan oluşan gizli ve ulaşılmaz bir ülkenin varlığına dair sıra dışı söylentilere kulak veren sosyolog Vandyck Jennings ve araştırma ekibindeki arkadaşları bu topraklara ayak basmayı görev edinir. Sonunda başarıyı tatsalar da bu diyarın ve halkının, aslında düşündüklerinden ne kadar uzak olduğunu göreceklerdir. Her biri ataerkil yapının izlerini farklı ölçülerde ve farklı biçimlerde taşıyan bu erkek araştırmacılar; savaş, çekişme ve güç gösterilerinden arındırılmış bu anaerkil düzeni incelerken kendi toplumlarının kadınlar hakkında dayattığı bazı varsayımları da sorgulamak zorunda kalıyorlar. Yalnızca kadınlardan oluşan ve üremenin partenogenez yöntemiyle gerçekleştiği bir sosyal düzeni ele alan Kadınlar Ülkesi, savaşmayan ve huzur içinde yaşayan bu anaerkil toplumu davetsiz bir misafirin gözünden anlatıyor. Charlotte Perkins Gillman’ın 1915 tarihli ünlü feminist ütopyası, cinsiyet rolleri kavramına dikkat çekerek bugün bile büyük bir merakla okunmaya devam ediyor.
“Jeff ülkenin güller, bebekler, kanaryalar, koltuk örtüleri gibi şeylerle dolu cıvıl cıvıl bir yer olduğunu düşünüyordu. Terry ise burayı kadınlarla dolu bir tür sayfiye gibi hayal ediyor, orada popüler olacağını düşlüyordu.
Sonradan gördüklerimizi düşününce, bir kadın ülkesinin nasıl olacağına dair son derece net fikirlerimiz ne kadar da komikmiş.”